Burç Takım Yıldızlarının Öyküleri
Gökyüzünde yıldızların bir araya gelerek gruplaşmasıyla ortaya çıkan durum, takımyıldızları olarak adlandırılır. Bu gruplaşmaların sayısı, gökyüzünde gözlemlendiği haliyle seksen sekiz tane olarak kabul edilir.
Takımyıldızların gözlenmesi çok eski zamanlara dayanır. İnsanlar, her zaman ve her yerde gökyüzünde ilahi işaretler aramışlardır. Neredeyse her uygarlık gökyüzünün bir haritasını çıkarmıştır. Mezopotamya, bu çabanın ilk örneklerini veren bölgedir. Yunan Antikitesi, takımyıldızlarının yeniden adlandırılmasını sağlamıştır, onlara kendi inançlarına göre mitolojik kahramanlarının isimlerini vermiştir. Ve bu isimlerin büyük çoğunluğu hali hazırda kullanılmaktadır. Daha sonraki yüzyıllarda bu isimlere eklemeler yapılmış, bazılarınınki de değiştirilmiştir. Orta çağda, isimlendirme konusunda dini semboller veya hayvan, bitki isimlerinden yararlanılmıştır (güvercin, defne, taç, sunak, kupa, tek boynuzlu at). Rönesansta, keşifler çağı olmasından dolayı, isimlendirme buna göre yönlenmiştir (navigasyon veya uzay araştırmalarında kullanılan araçlar pusula, oktant, gemi gövdeleri ve yelkenleri saat, teleskop…).
Bütün bu takımyıldızların arasından on iki tanesi bizim için özel anlam taşımaktadır. Bunlar güneş sistemindeki gezegenlerin güneşin etrafında yaptığı dolanım güzergahı üzerinde yer almaktadırlar.
Aslında bu takımyıldızları astronomik bakış açısına göre on iki tane değil on üç tanedir ve her biri farklı boyutlardadır. Astrolojik bakış açısında ise durum farklıdır, takımyıldızların sayısı on iki olarak korunmuştur ve her biri eşit boyutlarda parçalardır.
Her bir burca atfedilen bu on iki takımyıldızın şimdi öykülerine bakalım.
Koç Burcu: Koç Takımyıldızı
Yunan mitolojisinde, Boeotia kralı Athamas, ikinci karısının tavsiyelerine uyarak, ilk evliliğinden olan iki çocuğunu kurban etmek ister. Zeus, bu iki çocuğu Phrixus ve kız kardeşi Helle’yi bu durumdan kurtarmayı düşünür. Ve onlara kanatları ateş gibi yanan altın bukleleri olan harika bir koç gönderir. İki kardeş böylece, üvey anneleri Ino’dan kaçarlar. Yolda Helle, sıcaklığa dayanamayıp fenalaşır ve Çanakkale Boğazı üzerinde denize düşer ve boğulur. Kolhi’ye varınca Phrixus, kız kardeşinin anısına Koç’u Zeus’a kurban eder. Zeus, adına adanan Koç’u kabul eder, müteşekkir olduğunu anlatmak için onu gökyüzüne bir takımyıldızı olarak gönderir.
Sembolik analiz: Koç, Ateş ve Eril olanı, mitolojik orijininde bir araya getirir. Psikolojik planda, anne ve babadan bağlarını koparmaya zorunlu kılan ilk itkiyi sembolize eder. Bu çocuk için, varlık göstermesinin ilk adımıdır. Koç’un çocukları Doğu’ya, Kolhi’ye doğru götürmesi de Doğu’nun Yükselen ve 1. Evi temsil etmesi ile Koç’u ilişkilendirir, yani Doğum’u. Koç’un prensip olarak Eril olması bu meşakketli yolculuğa erkek kardeşin dayanmasındandır. Kız kardeş Helle yolculuğa danayamayıp denize düşmüştür, bu da bir önceki burcun, Balık burcunun öyküsüne yol açacaktır. Onun mücadeleyi terk edişi ve kurban durumu, Balık burcunun iki farklı vurgusudur, bu da Koç burcuyla tamamen çelişmektedir (terk ve fedakarlık).
Birçok mitolojik ve dini sembolde Koç, ateşle bağlantılıdır. Hint mitolojisinde Koç, Agni’nin yaratıcı ilahi ateşi, Mısır’da Amon’un arkasında yaratıcı, gökyüzü Koç tanrısının olması gibi.
Boğa Burcu: Boğa Takımyıldızı
Zeus, kral Agenor’un güzeller güzeli kızı Avrupa’ya aşık olur. Tanrıların insanlara muhteşem doğalarını göstermeyeceğinden dolayı ona nasıl yaklaşacağını bilememektedir. Bir gün kız sahilde yürürken ona, ayın hilal halini çağrıştıran boynuzları olan beyaz bir boğa olarak görünmeye karar verir. Kız onu görünce bu etkileyici boynuzlara çiçekten çelenk asmak ister ve yanaşır, uysal ve sevecen tavrıyla kızı sırtına bindirip, kıyıyı vuran dalgalarda gezidirir. Onu suların üzerinden Girit Adasının kıyılarına götürür. Oradaki birlikteliklerinden üç oğul olur. Bunlardan biri geleceğin büyük krallarından Minos’tur. Minos, boğaya şükranlarını iletmek için, onu kutsal bir hayvan olarak kutsar. Boğa’nın kutsallığı onun gökyüzünde yer almasını sağlar. Daha ileriki zamanlarda, Minos kendi gücünün etkisine girerek Tanrılara meydan okur. Poseidon, Minos’un yoldan çıkmış karısı Pasifae’ye, Zeus’un kılığına büründüğü beyaz boğanın aynısı olan bir boğa gönderir. Aslında gerçek olan bu boğayı Pasifae Tanrı sanır, onunla birlikte olur. Birlikteliklerinden Minator doğar, yarı insan yarı boğa karışımı bir yaratıktır. Minos utancından bu yaratığı labirente hapseder. Sembolik analizi: İlk kopuştan uzaklaşmaya izin veren Koç’un dürtüsünden sonra Boğa, yaşamın zenginliğini ve zevkini sembolize eder. Baskın içgüdüleri, beslenmek, bolluk aramak ve aşktır. Yunanlılar bahara kavuşum zamanlarında gerçekleştirdikleri şenliklerde verimli ve cömert Tanrı Dionysos’u kutlamıştır. Bu kutlamalarda yiyecek ve içecek bolluğu taşkınlıklara vardıracak düzeydedir. Varoluşa geçmeye izin veren ve dış dünyada farklılaşmaya götüren doğumun kutsal yaratıcı itkisinden (Ateş) sonra, enerji dişileşir ve maddileşir. Var olma olgusu, somut bir gerçeklik haline dönüşür. O halde Toprak elementine geçiş zorunludur. Zira, vücud bulmak için bedene sahip olmak gereklidir. Ve doğal olarak da bedenin ihtiyaçları vardır. İnsanın ilkel içgüdülerinin tatmininin bir zorunluluk olmasında hiç aşağılayıcı bir durum yoktur. Tam tersine Boğa bizi hayvansallığımızdan uzaklaştırır. Bu iyi yanıyla, yaşıyor olma olgusuna doğal bir şükran biçimidir. Ama insanın içgüdüleri eğer ihtiyaçlarını taşkınlığa vardırırsa, tabii ki olumsuz bir biçime dönüşebilir. Boğa’nın en karanlık yanlarını labirente kapatılmış Minator sembolize eder.
Boğa, yeryüzünün verimliliğinin sembolüdür. Çok sayıda mitolojik öyküde doğanın ve bolluğun ifadesidir.
İkizler Burcu: İkizler Takımyıldızı
Yunan mitolojisinde ilahi ikizler Castor ve Pollux’un öyküsü İkizler’le ilişkilidir. Söz konusu takımyıldızın iki ana yıldızının adı da Zeus ve Leda’nın aşkından doğan bu iki kardeşin adını taşımaktadır. Sayısız fetihlerin baş aktörü olan Zeus, bu öyküde kuğu görünüşüne bürünerek, ölümlü olan Leda’yı baştan çıkarır. Aşklarının meyvesi birbirlerine tıpatıp benzeyen Castor ve Pollux olur. Bir ölümlü ve bir Tanrı’nın aşkı genelde bir yarı Tanrı çocuk olurken burada ikizler sözkonusu olduğunda, tanrısal kalıtım tamamen Pollux’da toplanır. Castor, annesi Leda’nın insanlığından kalıtım alır ve dolayısıyla ölümlüdür.
İkizlerin doğumlarının ardından, İkizler’e bağlı olan gezegen Merkür, mitolojik olarak Hermes, onları yetiştirir. İkizler onları yetiştiren Hermes’in zekasını, kurnazlığını, canlılığını kendilerinde geliştirirler. Onları ayrılmaz kılan bir dostlukla bir arada olan İkizler, birçok zaferle sonuçlanan eylemlerini hep birlikte gerçekleştirirler. Argonantlara seyahat edip Jason’un altın postu (Koç) ele geçirmesine yardım ederler. Labirentteki Minator’u mağlup eden These’yi alt ederler. Bunu yaparken burçlar dizilimindeki Boğa’yı izleyip geçerler.
Bir aşk hikayesi adına, iki genç prensesi, nişanlılarından ayırıp kaçırırlar. Bu aşk nedeniyle iki rakipleri ile yaptıkları kavga sırasında, ikizlerden Castor ölür. Pollux ikizinin ölümünü kaldıramaz ve ölümsüzlüğünden vazgeçer. Böylelikle İkizler, sırayla altışar ay yaşarlar. Biri yaşarken diğeri Cehennemde altı ayını geçirir ve bu nedenle hiç karşılaşma fırsatları olmaz.
Geleneksel İkizler imajındaki söz konusu ikizlerin cinsiyetini söylemek zordur. Bu durum tesadüfi değildir. Androjin miti bu nedenle İkizlerle bağlantılıdır. Burada orijinal canlı varlığın bütünlüğü iki ayrı varlığa bölünmüştür. Bunlar karşıt ve cinsiyetlidir. Her biri, kendilerini yarım hisseden ruhunu ve bedenini, tam bir varlığa dönüştürmek için diğer yarısını aramaktadır.
Sembolik analizi: İkizlerin dualitesi, bizi çevreleyen dünyanın kavranmasına izin veren, tüm zıtlık ve çelişki formlarını sembolize eder. Koç’un bedensel ve fiziksel etabından sonra İkizler’in, insanın dünyayla girdiği ilişkide, zihinsel bir forma geçtiğini görmemiz gerekmektedir. Burada söz konusu olan ayrıştırmak ve anlamaktır, böylelikle de etrafımızdaki şeyleri adlandırmaktayız (dil, merak, açılım). Entelektüel dürtü, hareketlilik ve yoğun bir merakla tatmin olmak en önemli ihtiyaç haline gelmiştir. Entelektüel aktivite, karşıtlıkları barındırmasıyla var olan her hakikati inceleme mantığı izler. Tüm ikilemler, Castor ve Pollux’un kanıtladığı, şeytanlıkla oynamaktan kaçınmayan İkizler’e zevk verir.
Mitin öyküsünün sonunda ayrılmış olan ikizler, eksik olan parçalarını aramaktan vazgeçmezler. Bu nedenle İkizler, kendi kendilerine yabancı hissederler. Zihinlerini zaman zaman bedenlerinden kopmuş hissederler. Onlara Yengeç etabına geçmek gerekmektedir.
Yengeç Burcu: Yengeç Takımyıldızı
Yengeç takımyıldızının mitolojik temeli, önceki üç burcun öyküsü ile ilişkilendirilmek için zayıf kalmaktadır. Anlamının önemi, kabuklu canlıların kendilerini dış dünyaya kapatan ama aynı zamanda kendilerini koruyan, güven verici olan evrenlerinin kapalı olma halinde yatmaktadır. Anne ve dişil prensip ile ilişkili olan Yengeç’lerin öyküsünü Yunan mitolojisinde bulmak zordur. Yine de biz bir miti, biraz bilgi sahibi olmak için ilişkilendirmeye çalışalım.
En tanınmış mitolojik olgu, Zeus’un on iki işi tamamlamak zorunda olmasıdır. Bu görev ona Hera tarafından verilmiştir. Hera kocasının gayri meşru çocuklarına eziyet çektirmektedir. Herakles de bu çocuklardan biridir. Bunun Yengeç burcu ile ne ilişkisi olabilir, bakalım.
Aynı adı taşıyan bataklığın, Lerna’nın çok başlı yılan canavarı tüm bölgeye dehşet saçmaktadır. Herakles bu canavarı yok etmek durumundadır. Yılan çok başlı olduğundan, Herakles bir tanesini kestiği her seferinde yeni iki tane baş daha çıkar. Bunları tüketmek imkansız gibi gözükmektedir. Yeğeni Lolas’dan tekrar baş çıkmaması için kesilen yeri dağlaması konusunda yardım alır. Ama iki adamın inadına rağmen iş başarısızlığa doğru gitmektedir. Kafaların hızla artması (kafa aklın sembolü olarak İkizler’in emanetidir) iki genci kendilerinden geçmiş hale getirir. Hera, artık kazandığını düşünür. Sonlarını hızlandırmak için, onların ayaklarını ısırması amacıyla bir yengeç gönderir. Ama Hera’nın bu kışkırtıcı hamlesi, iki adamın kurtuluşu olur. Ayağının acısıyla, Herakles’in bilinci yerine gelir, çok başlı yılanın kafalarını kesmekten vazgeçer, kayaların altına sıkıştırır.
Kavga esnasında yengeç ezilmiştir, Hera kendisine yardım eden Yengeç’e şükranlarını bildirmek için, onu bir takımyıldızı olarak gökyüzüne yerleştirir.
Sembolik analizi: Bu mitin öyküsünde, Yengeç’e ait birçok sembol bulunmaktadır. Aile bunlardan biridir. Herakles alışılmışın dışında ilk kez ailesinden, yeğenlerinden yardım alır, kendisinin tek başına yeterli olmadığını düşünür. Kesme eylemlerinin tekrarı da, Yengeç ile ilintili olarak dirençli inatçılığıyla kuvvet bulmayı işaret eder.
Gerçekle ilişkiyi kaybetme (bu aynı zamanda tüm su grubu burçlarda da bulunur), Herakles’in kendinden geçmiş olarak öykülenen halinde izlerini bulmaktadır. Yengeç’in ısırığının verdiği bedensel acı iki adamı tekrar gerçekliğe döndürür ve bilinçli bir şekilde ruh ve bedenin bir araya gelişini sembolize eder.
Burada kendinin bilincine varma bireyde sivrilir: Bedende ruh, dünyanın kalanından ayrışır, ama hala açılmaya hazır değildir. Bu ise bir sonraki etapta, Aslan’da olacaktır.
Aslan Burcu: Aslan Takımyıldızı
Burada, Herakles işin en başında tekrar söz konusu oluyor. Zeus’un oğlu olmasından dolayı kendini tanrılara denk olarak görmekte ve Olimpos’da kendine yer talep etmektedir. Hera, bundan ilk rahatsız olandır. Bu nedenle ona yalnızca bir Tanrı’nın başarabileceği on iki iş serisi hazırlar.
İlk sıradaki iş, silah kullanmadan Nemea’nın aslanını öldürmektir. Bu dev aslan sürüler ve çobanlar arasında korku salmaktadır. Herakles, zorlanmadan aslanı boğar. Postundan, klasik sanatta sık olarak kullanılan, bir kıyafet yapar.
Bu post, nereye giderse gitsin kendisinin tanınmasını sağlar ve Yunan’da ürünün göstergesi olur. Öte yandan kaybına da sebep olacaktır. Karısı Deianera ile seyahati sırasında nehri geçerken ıslanmamak için Santor Herakles’e karısına yardım etmeyi önerir. Deianera’ı karşıya geçirmek için sırtına alır. Herakles, onlardan önce yüzerek karşıya geçtiğinde karısının çığlığını duyar. Geriye dönüp baktığında Santor’un karısını taciz ettiğini görür. Herakles yayını elini alıp, Santor’a bir ok fırlatır. Yarı Tanrı olan Herakle’sin kaybetmesini isteyen Hera, Santor’un kulağına, ölmeden önce söylemesini istediği son sözleri fısıldar. Buna uyan Santor, Deianera’ya, çok başlı Lerna ejderinin kanını kendi yarasından akan kanla ve biraz da zeytinyağıyla karırtırarak, bu karışımın sürüldüğü gömleği Herakles’e giydirdiğinde, kocasının asla onu aldatmayacağını söyler. Deianera, kocasının sadakatini sağlamak için Santor’un dediklerini yapar. Herakles gömleği sever ve giyer, ancak gömlek cildini müthiş yakar ve canını acıtır. Bunu üzerine Deianera pişmanlığından kendisini asar. Gömlekteki zehirli karışımdan acı çeken Herakles, odunların üstüne serilmiş Nemea aslanının postuna uzanarak yakılmayı, kurban edilmeyi ister.
Sembolik analizi: Koruyucu kabuğunun parçalanmasıyla geçilen Yengeç etabından sonra Herakles, dünyaya meydan okumaya cüret eder ve kendini beğenmişliğiyle, egosunun yükselmesiyle kendini Tanrı’lardan biri olarak ilan eder ve aralarında yer almayı talep eder. Bu, önüne çıkan engellere karşı giriştiği mücadeledeki cesareti ve herkes tarafından tanınmış olmanın getirdiği kendine hayranlığın vardırdığı durumdur. Aslan’ın güneş merkezli egosu pırıl pırıl parlar. Tam anlamıyla eril bir semboldür.
Bu, Koç’un ilk baştaki Ateş’i ile kıvılcım almış potansiyel durumun artık özgün ve özgür olarak kişiselleştirilmesinin doğal ifadesidir. Bu durumun gerçekleşmesi artık mümkündür, çünkü varlık artık ayrışmıştır ve kendinde tamdır. Ve istediği an dünyada yerini alabilir durumdadır.
Aslan’ın gururlu olduğu söylenir. O mağrur olmaktan ziyade narsistir. Ve bu narsizm yeni bir kişilik yapısı ortaya çıkarır, kırılganlığının farkında olmayan ama özerkliğinin bilincinde olan bir yapı, onu dış dünyayla yüzleşmeye götürür ve sahneye iter.
Santor tarafından aldatılsa da karısı ona ihanet etmemiştir. Aslan çok nadir olarak kendisine hazırlanmış alçakça darbelere hazırlıklı olabilir. Dünya görüşü, oldukça saf ve yanılsamalarla doludur.
Herakles’in üstüne aldığı ve yakılacak odunların üzerine serilmiş Nemea aslan postunun imajında, Aslan tam olarak kendini tamamlamak ister, kendi egosunda kendini tüketmeyi kabul etmek durumundadır. Zira, Aslan’ın sınırlara ihtiyacı vardır, bu sınırların çerçevesini oluşturmayı kendisi üstlenir.
Başak Burcu: Başak Takımyıldızı
Başak, Yunan Tanrıçası Demeter’a ait mitolojik öyküde yer alır. Demeter Zeus’un kız kardeşidir. Yeryüzündeki bitkisel hayatın Tanrıça’sıdır. Toprağın doğurganlığı ve verimliliğidir, hasat zamanlarında köylüler onu kutsarlar. Bitki örtüsünün değişimini etkileyen mevsim döngüleri mitolojik bir açıklamaya sahiptir.
Demeter’in bir kızı vardır, Persephone. O, eril bir katkı olmadan dünyaya gelmiştir. Demeter ve Persephone yalnızca kadınlarla çevrili bir ortamda yaşarlar. Persephone’un hiç eril bir prensipten haberi olmamıştır. O sadece annesinin bir uzantısıdır. Eğlencenin ve keyfin ender olduğu günlük hayatta emek vermenin ve görevlerin yerine getirilmesinin bir değer oluşturduğu biçimde, bu duruma uygun olarak yaşamını sürdürmektedir. Diğer Tanrı’ların keyfe düşkün yaşamlarından çok uzak bir hayatı vardır. O, kendisini sorumluluklarını yerine getirmeye adamıştır.
Persephone dinlendiği ender günlerden birinde, kırda çiçek toplarken, Cehennemlerin Tanrı’sı Hades tarafından kaçırılıp, yeraltının derinliklerine götürülür. Hades’e boyun eğen Persephone kaybolur. Demeter onu Yeryüzünün her yerinde arar. Acısından görevlerini yerine getirmeyi ihmal etmek durumunda kalır, hiçbir şeye yetişememeye başlar. İnsanlar arasında açlık baş gösterir. Zeus insanların bu haline acır ve Hades’ten Persephone’u altı ay Yeryüzüne, annesinin yanına ister. Bu altı aylık dönem ilkbahar ve yaz, verimli bir dönem olur. Persephone, diğer altı ayı Hades ile yeraltında geçirecektir. Bu dönem ise sonbahar ve kıştır.
Sembolik analiz: Demeter’in Latincedeki adının Ceres olduğunu hatırlatmakla başlayalım. Ceres, astroit kuşağının cüce gezegenidir, ve bazı astrologlar tarafından, Başak burcuna Merkür yerine ilişkilendirilir. Aslan’ın kendini özgürce ifade etmesinden sonra Demeter sınır nosyonunu getirir. Başakla ilişkilendirilmiş olan, farkındalığı yüksek ve hizmetten kaçınmayan tavırlara sahip olarak, gündelik hayatın sorumluluklarını yerine getiren bir gidişatta yol almaktır. (Toprağın verimliliği, Demeter’den ziyade insanların işine yaramaktadır.)
Demeter eğlenceye, kutlamalara karışmayan, aklı başında bir Tanrıçadır. Yolundan dönmez ve kızını kendi değerlerine göre yetiştirir. Başkalarının varlığının farkına varmak için kendi varlığından ödün vermek gerekmektedir. Ve birilerinin özgürlüğünün başladığı yerde, diğerlerinin özgürlüğü sona erer. Ancak bunun farkına varmak, gerçekten özerk olmaya yetmez. Bu nedenle Persephone kendi sınırlarını tanımlamak durumundadır, kendi yaşam kurallarını oluşturmalıdır. Çocuğun anneden ayrılması gerekmektedir. Kendi sınırlarını ve değerlerini oluşturmazsa çocuk, anne babasına bağımlı kalır ( Persephone’un Demetre’e boyun eğmesi ve onun değerlerini uygulaması), ya da isyan eder ve Cehennemde kaybolur. İlkel güdüsel güçleri ifade eden Hades (Pluton) yeraltından yeryüzüne eninde sonunda fışkırmak durumundadır.
Koç’tan Başak’a giden süreç özünde ayrışma ve bireyselleşme sürecidir.
Terazi Burcu: Terazi Takımyıldızı
Terazi’ye mitolojik bir orijin belirlemek istediğimizde onu Yunan Tanrıçası Themis ile bağdaştırmamız gerekmektedir. Bu Tanrıça’nın mitolojide ardıl bir yeri vardır. Daha sonra Yay ve Kova’da bahsedeceğimiz Prometheus’un Titan olan annesidir. Themis’in, bazıları sosyal prensiblerin allegorilerini oluşturan birçok çocuğu daha olmuştur. Bunlar arasında Astre ( Adalet), Eirene (Barış), Eunomia (Yasa)’dan bahsedebiliriz.
Sembolik analizi: Terazi’nin klasik temsili, adalet saraylarında bulunur. Bir elinde terazi, diğer elinde de kılıç (cezalandırmak için) tutan genç bir kadın. Gözleri genelde, tarafsızlığını göstermek için bandajlıdır. Themis’in çocukları, burçların anahtar prensiplerini ele alırlar: Adalet, Barış, Yasa..Terazi uyum ve dengenin burcudur. Burç sıralamasındaki yeri de hiç tesadüfi değildir.
Sonbahar ekinoksunda, gündüz ve gecenin süresi eşitlendiğinde, karşıt kuvvetlerin doğru dengesini temsil eder.
Onun yeri, Başak’ın sıkı denetim ve baskın saflığıyla, Akrebin tutkulu güdüleri arasında ölçülü olmaya
çağırır.
Ben’in baskın olduğu Koç’un tersine ilk kollektif burçtur. Başak etabıyla başlamış olan, diğerlerini dikkate almanın baskın olmasına katkıda bulunur. Kısacası Terazi sosyal ilişkileri oluşturur.
Uyumlu bir ilişkinin can damarını oluşturan, diğerinin özel bir varlık olarak takdir edilmesini canlandırır. Sembolik olarak terazi, iki hanesinin dengesini sağlamaya çalışır. Bunun için, gibi görünmelerle yetinir, ancak böyle oluşturulmuş bir denge kişiyi tatmin etmeyecektir. Burçlarda bir canlı yerine bir objeyle temsil edilen tek burç olan Terazi, oluşturmuş olduğu ilişkide kendi özgürlüğünü kaybetme riskini taşır. Terazi, ondan sonraki burç olan Akrep tarafından fethedilme durumundadır.
Akrep Burcu: Akrep Takımyıldızı
Akrep Takımyıldızını oluşturan yıldızlar, tamamen zıt konumda bulunan Orion takımyıldızıyla ayrıştırılamaz. İlgili mitolojik öykünün birçok versiyonu bulunur. Ama bir tanesi şöyledir:
Orion o kadar heybetli bir devdir ki, derin denizde yürürken bile baş ve omuzları su yüzünde kalıp, yürüyüşüyle dalgalar yaratmaktadır. O, aynı zamanda mükemmel bir avcıdır. Ay ve av Tanrıça’sı Artemis, onun av arkadaşı olarak yanında yer almasından keyif alırdı. Orion da Artemis’e çok saygı duyardı. Kendini, içgüdülerinin ve en karanlık kana susamış eğilimlerinin akışına bırakmış olmasına rağmen Orion, Artemis’in yanında çok düzgün davranırdı. Aralarında bir ölümsüzle bir ölümlünün kurabileceği ender yoğunlukta bir bağ oluşmuştu. Birbirlerini eşit olarak kabul ederlerdi. Buna rağmen bir gün Orion, yersiz bir harekette bulunur. Dişil erdemini her zaman keskin bir şekilde savunan Artemis, en iyi arkadaşı için bir ayrıcalık yapmaz. Onu cezalandırmak için, izbe bir yere yaprakların altına saklanmış bir akrep oluşturur. Topuğundan sokulan Orion, bu küçük hayvanın zehri ile ölür.
Orion ve Akrep birbirlerine ters konumlarda gökyüzüne yerleşirler. Asla birbirlerine yıldızlarla karışmazlar.
Sembolik analiz: Terazinin sosyal ilişkilerin mükemmelleşmesini istemesinden sonra Akrep, daha fazla yoğunluk ve özgünlüğe ihtiyaç duyar. Ondan önceki iki burcun ihtiyaç duyduğu mükemmelliğin mevcut olmadığının farkındadır. Orion ve Artemis’in arasındaki ilişki çok yoğundur. Bu ilişkide uzlaşmaya ihtiyaç yoktur. Orion Artemis ile belli bir saygı çerçevesinde ilişkide kaldığında Terazi benzeri bir tavırda kalır. Karanlık içgüdülerini kontrol altında tutar. Ama yoğun karanlık tarafının mevcudiyeti de devam etmektedir. Yersiz bir harekette bulunduğunda, kendi özgünlüğünü Artemis’e ifşa etme riskini alır. Akrep, kaybetmesine yol açacağını bilse bile ilişkilerinde ve gerçekleştireceği eylemlerde özgünlüğünü korumayı tercih eder.
Akrep gece hayvanıdır ve tehlikelidir. Onun bu yönü hayranlık uyandırır. O, hem endişe edilen hem de hayran olunandır. Bu küçük hayvandan güç fışkırmaktadır: Yaratıcı bir sembolizmi vardır, çünkü çok seksüeldir (kuyruğu ile sokmaktadır) ve zehriyle yok etmektedir. Ölüm tehlikesi karşısında kendisini yok etmektedir, aç kaldığında dişi akrep, yavruları yaşasın diye kendi bedenini onlara yiyecek yapar, gibi söylemler geliştirilmiştir.
Tüm bu söylemler, yok edici hatta kendini yok edici temalar beslemektedir. Akrep’e yöneltilen bu abartılar bir hayli fazla kaçmaktadır. Akrep öyle şeytanımsı bir burç değildir. Öyküde yaprakların altında saklanmasında sembolize edildiği gibi gizemli ve mesafelidir. Bu onun baştan çıkarıcılığıdır da. Angaje olduğu şeyleri ve itkilerini izlemeyi sonuna kadar devam ettirir. Amaçlarına ulaşmak için mücadele etmekten çekinmez. Başkalarının zayıflıklarını kendi zayıflıkları kadar iyi bilir, gerektiğinde saldırabilir. Yok etmekten endişe etmez, tutkuludur. Yeniden kurmak için yok eder. Daha iyi yaşamaktan ziyade, daha derin yaşamayı tercih eder. Kimse onun kadar derin düşünceleri kışkırtacak kapasiteye sahip değildir. Son aşamada kendi bencil kişisel konforunu terk etmeye muktedirdir, onu sonra tekrar oluşturacaktır. Sonunda hayatta kalabilenler sınıfındadır.
Yay Burcu: Yay Takımyıldızı
Yay burcunun temsil eden Santor, tanınmış bir Yunan mitoloji figürüdür. Santor’lar cehennemler nehrinin diğer yanında çapulcular olarak yaşayan yarı insan, yarı at formunda yaratıklardır. Aralarından çoğu oldukça kabadırlar ve içgüdüleriyle hareket ederler.
Chiron da onlardan biridir, ama bazı yönleriyle onlardan ayrılır. İlk olarak, ölümsüz olarak doğmuştur. Kronos ve bir su perisinin oğludur. Ve Cehennnemin kapılarında değil, yeryüzünde yaşar. Dahası, o bir ermiş, bir tabib ve Herakles de dahil olmak üzere bir çok kahramanın hocası olmuş bir bilgedir.
Herakles, bir gün diğer Santor’lara karşı savaşırken, yanlışlıkla onu yaralar. Chiron ölümsüz olduğundan dolayı ölemez, ancak yaralarından dolayı çok kuvvetli acılar çekmektedir. Acılarından kurtulmanın tek yolunun ölmek olduğunu düşünür, ölümsüzlüğünden vaz geçmek ve ölümsüzlüğünü Prometheus’a vermek ister. Zeus, Chiron’un bu arzusuna sıcak bakar. Böylece Prometheus ölümsüz olurken, Chiron ölür ve öldükten sonra Yay burcu takımyıldızını oluşturacak şekilde gökyüzüne yerleşir.
Sembolik analiz : Bu öyküde dikkatimizi çeken, Chiron’un diğer Santor’ların sahip olduğu içgüdüsel dürtüleri aşmış olmasıdır. Onun dışındaki diğer Santor’lar önceki burcun kalıntılarını temsil ederler; Akrep. Bunlar, yeraltı dünyasının kıyısında yaşamaktadırlar, yani Akrep’in referansı olan gezegen Hades-Pluton’dur. Santor’ların içgüdüleri, hayvanlarınkinden farklıdır, hayvanlar sarhoş olmaz veya tecavüz etmez, bunları yapmaya iten güdüler insanidir. Chiron, ondaki ilahi kalıtımdan dolayı bu güdülerini kontrol altına almayı başarmıştır. Ve bunu başardığı için de bir rehbere ve tabibe dönüşmüştür.
Yay’ın sembolizmi, bizi yükseltecek olan bizde mevcut olan bu ilahi yanı bulmaya çağırır. Bu yan bizi iyi yönde geliştirir ve bir arada uyumlu ve güzel bir şekilde yaşamamıza katkıda bulunur. Bu noktada, Terazi’nin kişiler arası ideal ilişki boyutunu aşmaktayız. Akrep’te, egolarımızın savunma perdelerinin sonuncusu düşer. Yay’la birlikte toplumun ve grup bütünlüğünün yeni bir boyutu açılır. Zira Yay, her bir kişinin kültürüne değer verir ve herkesi birleştiren şeyin arayışındadır.
Yay’ın klasik imajındaki bir yıldızı hedefleyen ok, aslında Prometheus’un insanlara sunduğu, Tanrı’lardan çaldığı ateşi içerir. Onun sağladığı imkanla Prometheus bunu gerçekleştirmiştir. Yay pek çok güzel ilhama sahiptir. Yay’ın ortaya çıkardığı değerleri, somutlaştırmak Oğlak’a kalacaktır.
Oğlak Burcu: Oğlak Takımyıldızı
Bu takımyıldızı, birçok eski kültürde referans verilmiş en eski takımyıldızlarından biridir. Genellikle keçi üst gövdesine ve balık kuyruğuna sahip bir canlıyla temsil edilir. Karaya ve suya ait iki canlının karışımıdır. Bu takımyıldızıyla ilgili Yunan mitleri biraz karışıktır. Zeus’u besleyen keçi Amalthe ile bir bağlantısını kurabiliriz. Birçokları, Tanrı Pan’a atıfta bulunur. Satir, yarı insan, yarı keçi görünümlüdür. Daha sonraları Pan imajı, Şeytan’ın temsilinde kullanılmıştır.
Zeus ve diğer Titan’lar Kronos’u tahtından indirmek için savaşırken, Pan takipçilerinden kurtulmak için suya dalar ve şekli yarı keçi, yarı balık bir hale dönüşür. Tehlike geçtikten sonra savaş esnasında yaralanan Zeus’un yaralarını tedavi eder. Aldığı tedavi sonucunda iyileşen Zeus, savaşını zaferle sonuçlandıracak güce erişir. Zeus, minnertarlığını bildirmek için ona gökyüzünde yıldızlar arasında yer verir.
Sembolik analizi: Oğlak takımyıldızı, hiç parlak yıldız barındırmadığından çıplak gözle zor görünür. Kendisinin rahat bırakılmasını öncelikle talep eden bu burç için, gözlerden uzak olmak bakımından, bu takımyıldızının zor görülebilmesi uyumlu gibidir.
Kış geldiğinde, soğuk havanın hüküm sürmeye başlamasıyla bitki örtüsü canlılığını yitirir, geri çekilir. Bu Satürn gezegeniyle bağlantılıdır. Oğlak yüzeysel olandan kurtulmuştur. Sonuçta sadece asıl ve saf olan kalmıştır.
Bu mitteki keçi-balık temsili, doğum haritasındaki 9. ve 10. Evlerin aksının bir meteforudur. Bu vertikal aks, derinlikleri yani balık kuyruğu dolayımıyla su ile tepeleri yani dağ keçisi dolayımıyla toprağı birbirine bağlar. Bu konum, bu burç bireylerinin kaderini yansıtır. Oğlak’lar hırslı, dirençli ve sıkı bir çalışmayla yükselebilirler, en derinlere kadar inip ayrıntılara dalabilirler. İlerlemelerini sağlayacak en zor yaşam koşullarına bile katlanabilirler.
Derinlikler ve yüksekliklerin oluşturduğu iki zıt kutup arasında gidip, gelebilirler. Amaçları toplumdaki doğru yerlerini bulmaktır. Her zaman farkında olmasalar da, Yay’ın arzuladığı bir toplumsal birlikteliğin oluşmasına kendilerine has bir tarzda katkıda bulunurlar. Zira bireysel çabalarla topluma katkıda bulunurlar, kişisel başarılarıyla toplumun başarısını gerçekleştirirler.
Balık Burcu : Balık Takımyıldızı
Afrodit (Venüs) ve Eros (Kupidon) aşkla ilişkilendirilmiş iki Tanrı’dır. Hesiodos’un anlatımında Kronos, Uranüs’ü hadım eder ve cinsel organını denize atar. Bu sırada oluşan dalgaların beyaz (aphros Yunancada beyaz anlamına gelir) köpüğünden Afrodit doğar. Olimpos Tanrı’larından daha önce ortaya çıkmıştır, ancak daha sonra Zeus diğer Titan’ları bastırırken, Afrodit’in çekiciliği nedeniyle, onu kendi aralarına almıştır.
Eros’un Afrodit’in oğlu olduğu sanılır, oysa durum öyle değildir. O, Afrodit’ten de eskidir, oluşumun ilk dönemlerinde mevcuttur. Hesiodes’in anlatımında öykü şöyledir. Eros Kaos’un, Goya (Toprak) ve Uranüs (Gökyüzü) olarak ayrılmasından ortaya çıkmıştır, Yunan ve Roma mitolojisinde oluşuma aittir. O, Üranüs’ün Goya’yı örtüp kavrayarak bırakmayan konumuyla cinsel içgüdü alegorisidir. Uranüs’ün bu güdüsüyle diğer Titan’lar doğmuştur. O hayatın başlangıcındaki yaratıcı güdüdür.
Bir gün bu iki sevgi temsilcisi Typhon ( Tayfun) tarafından kovalanır. Typhon, Yunan mitolojisinde tüm canavarların babasıdır ve yok edici bir güçtür. Ondan kaçmak için Afrodit ve Eros denize atlarlar. Her biri bir balığa sıkıca tutunur. Suyun derinliklerinde birbirlerini kaybetmemek için, iki balığı kuyruklarından birbirine bağlarlar.
Bu iki balığı, minnettarlıklarını göstermek için gökyüzüne yerleştirirler. Balıklar, aralarındaki kalıcı bağı temsil etmektedir.
Sembolik analiz: Öykü bize aşk ve denizden söz eder. Venüs ve Neptün, her ikisi de Balık burcunun yönetici gezegenleridir. Bize bahsedilen canavardan kaçış, kaybolma riskidir. Ve bu bağlamda birçok konu bu burca bağlanabilir. Paradoksal olarak okyanus, bütün’ün ve hiç’liğin sembolüdür. Uçsuz bucaksızlık deniz diplerine, derinliklerine uzanır. Balıklar, mümkün alanın sonsuzluğunu temsil eden Su elementinin verimliliğinden keyif alırlar. Balık’lar değişmek için büyük bir potansiyele sahiptirler. Öykünün başka bir yorumunda Afrodit ve Eros balığa dönüşür. Bu dönüşüm, esnekliğin tam da kendisidir.
Burada bir risk de bulunur: Bu uçsuz bucaksızlıkta kaybolma durumu. Gerçek bir tehlikedir (Tayfun) onları gerçekdışı bir dünyada saklanmaya itebilir. Bu sığınma biçimi çeşitli şekillerde olabilir. Bu durumun pozitif sonucu şöyledir: Aşk, aşkın bir anlama bürünebilir. Her şeye duyulan sevgi. Mistisizm ve spiritualite Balık’larla ilintilidir. Ulaşılabilecek bir bilgelik, sınırların ve somut dünyanın tekrar düzenlenmesine izin verebilir.
Negatif sonucu ise şöyledir: Tam bir kayboluşa gidilebilir, alkol, uyuşturucu, psikiyatrik rahatsızlıklar gibi. Somut dünyanın sınırlarından kaçış yanılsamalara götürebilir.
Bireysel çıkarların, kendini önemsiz bırakma riskinden dolayı kollektif çıkarlara yönelen Kova’dan sonra Balık’ta bireyin bireyselliğini eritme süreci devam etmek durumundadır.
Balık, ölümle çemberi Koç’a yani doğuma bağlar. Yeniden doğuşa inananlar için yeni bir döngüsel yola çıkış verir.
Her bir burca atfedilen bu on iki takımyıldızın şimdi öykülerine bakalım.
Koç Burcu: Koç Takımyıldızı
Yunan mitolojisinde, Boeotia kralı Athamas, ikinci karısının tavsiyelerine uyarak, ilk evliliğinden olan iki çocuğunu kurban etmek ister. Zeus, bu iki çocuğu Phrixus ve kız kardeşi Helle’yi bu durumdan kurtarmayı düşünür. Ve onlara kanatları ateş gibi yanan altın bukleleri olan harika bir koç gönderir. İki kardeş böylece, üvey anneleri Ino’dan kaçarlar. Yolda Helle, sıcaklığa dayanamayıp fenalaşır ve Çanakkale Boğazı üzerinde denize düşer ve boğulur. Kolhi’ye varınca Phrixus, kız kardeşinin anısına Koç’u Zeus’a kurban eder. Zeus, adına adanan Koç’u kabul eder, müteşekkir olduğunu anlatmak için onu gökyüzüne bir takımyıldızı olarak gönderir.
Sembolik analiz: Koç, Ateş ve Eril olanı, mitolojik orijininde bir araya getirir. Psikolojik planda, anne ve babadan bağlarını koparmaya zorunlu kılan ilk itkiyi sembolize eder. Bu çocuk için, varlık göstermesinin ilk adımıdır. Koç’un çocukları Doğu’ya, Kolhi’ye doğru götürmesi de Doğu’nun Yükselen ve 1. Evi temsil etmesi ile Koç’u ilişkilendirir, yani Doğum’u. Koç’un prensip olarak Eril olması bu meşakketli yolculuğa erkek kardeşin dayanmasındandır. Kız kardeş Helle yolculuğa danayamayıp denize düşmüştür, bu da bir önceki burcun, Balık burcunun öyküsüne yol açacaktır. Onun mücadeleyi terk edişi ve kurban durumu, Balık burcunun iki farklı vurgusudur, bu da Koç burcuyla tamamen çelişmektedir (terk ve fedakarlık).
Birçok mitolojik ve dini sembolde Koç, ateşle bağlantılıdır. Hint mitolojisinde Koç, Agni’nin yaratıcı ilahi ateşi, Mısır’da Amon’un arkasında yaratıcı, gökyüzü Koç tanrısının olması gibi.
Boğa Burcu: Boğa Takımyıldızı
Zeus, kral Agenor’un güzeller güzeli kızı Avrupa’ya aşık olur. Tanrıların insanlara muhteşem doğalarını göstermeyeceğinden dolayı ona nasıl yaklaşacağını bilememektedir. Bir gün kız sahilde yürürken ona, ayın hilal halini çağrıştıran boynuzları olan beyaz bir boğa olarak görünmeye karar verir. Kız onu görünce bu etkileyici boynuzlara çiçekten çelenk asmak ister ve yanaşır, uysal ve sevecen tavrıyla kızı sırtına bindirip, kıyıyı vuran dalgalarda gezidirir. Onu suların üzerinden Girit Adasının kıyılarına götürür. Oradaki birlikteliklerinden üç oğul olur. Bunlardan biri geleceğin büyük krallarından Minos’tur. Minos, boğaya şükranlarını iletmek için, onu kutsal bir hayvan olarak kutsar. Boğa’nın kutsallığı onun gökyüzünde yer almasını sağlar. Daha ileriki zamanlarda, Minos kendi gücünün etkisine girerek Tanrılara meydan okur. Poseidon, Minos’un yoldan çıkmış karısı Pasifae’ye, Zeus’un kılığına büründüğü beyaz boğanın aynısı olan bir boğa gönderir. Aslında gerçek olan bu boğayı Pasifae Tanrı sanır, onunla birlikte olur. Birlikteliklerinden Minator doğar, yarı insan yarı boğa karışımı bir yaratıktır. Minos utancından bu yaratığı labirente hapseder. Sembolik analizi: İlk kopuştan uzaklaşmaya izin veren Koç’un dürtüsünden sonra Boğa, yaşamın zenginliğini ve zevkini sembolize eder. Baskın içgüdüleri, beslenmek, bolluk aramak ve aşktır. Yunanlılar bahara kavuşum zamanlarında gerçekleştirdikleri şenliklerde verimli ve cömert Tanrı Dionysos’u kutlamıştır. Bu kutlamalarda yiyecek ve içecek bolluğu taşkınlıklara vardıracak düzeydedir. Varoluşa geçmeye izin veren ve dış dünyada farklılaşmaya götüren doğumun kutsal yaratıcı itkisinden (Ateş) sonra, enerji dişileşir ve maddileşir. Var olma olgusu, somut bir gerçeklik haline dönüşür. O halde Toprak elementine geçiş zorunludur. Zira, vücud bulmak için bedene sahip olmak gereklidir. Ve doğal olarak da bedenin ihtiyaçları vardır. İnsanın ilkel içgüdülerinin tatmininin bir zorunluluk olmasında hiç aşağılayıcı bir durum yoktur. Tam tersine Boğa bizi hayvansallığımızdan uzaklaştırır. Bu iyi yanıyla, yaşıyor olma olgusuna doğal bir şükran biçimidir. Ama insanın içgüdüleri eğer ihtiyaçlarını taşkınlığa vardırırsa, tabii ki olumsuz bir biçime dönüşebilir. Boğa’nın en karanlık yanlarını labirente kapatılmış Minator sembolize eder.
Boğa, yeryüzünün verimliliğinin sembolüdür. Çok sayıda mitolojik öyküde doğanın ve bolluğun ifadesidir.
İkizler Burcu: İkizler Takımyıldızı
Yunan mitolojisinde ilahi ikizler Castor ve Pollux’un öyküsü İkizler’le ilişkilidir. Söz konusu takımyıldızın iki ana yıldızının adı da Zeus ve Leda’nın aşkından doğan bu iki kardeşin adını taşımaktadır. Sayısız fetihlerin baş aktörü olan Zeus, bu öyküde kuğu görünüşüne bürünerek, ölümlü olan Leda’yı baştan çıkarır. Aşklarının meyvesi birbirlerine tıpatıp benzeyen Castor ve Pollux olur. Bir ölümlü ve bir Tanrı’nın aşkı genelde bir yarı Tanrı çocuk olurken burada ikizler sözkonusu olduğunda, tanrısal kalıtım tamamen Pollux’da toplanır. Castor, annesi Leda’nın insanlığından kalıtım alır ve dolayısıyla ölümlüdür.
İkizlerin doğumlarının ardından, İkizler’e bağlı olan gezegen Merkür, mitolojik olarak Hermes, onları yetiştirir. İkizler onları yetiştiren Hermes’in zekasını, kurnazlığını, canlılığını kendilerinde geliştirirler. Onları ayrılmaz kılan bir dostlukla bir arada olan İkizler, birçok zaferle sonuçlanan eylemlerini hep birlikte gerçekleştirirler. Argonantlara seyahat edip Jason’un altın postu (Koç) ele geçirmesine yardım ederler. Labirentteki Minator’u mağlup eden These’yi alt ederler. Bunu yaparken burçlar dizilimindeki Boğa’yı izleyip geçerler.
Bir aşk hikayesi adına, iki genç prensesi, nişanlılarından ayırıp kaçırırlar. Bu aşk nedeniyle iki rakipleri ile yaptıkları kavga sırasında, ikizlerden Castor ölür. Pollux ikizinin ölümünü kaldıramaz ve ölümsüzlüğünden vazgeçer. Böylelikle İkizler, sırayla altışar ay yaşarlar. Biri yaşarken diğeri Cehennemde altı ayını geçirir ve bu nedenle hiç karşılaşma fırsatları olmaz.
Geleneksel İkizler imajındaki söz konusu ikizlerin cinsiyetini söylemek zordur. Bu durum tesadüfi değildir. Androjin miti bu nedenle İkizlerle bağlantılıdır. Burada orijinal canlı varlığın bütünlüğü iki ayrı varlığa bölünmüştür. Bunlar karşıt ve cinsiyetlidir. Her biri, kendilerini yarım hisseden ruhunu ve bedenini, tam bir varlığa dönüştürmek için diğer yarısını aramaktadır.
Sembolik analizi: İkizlerin dualitesi, bizi çevreleyen dünyanın kavranmasına izin veren, tüm zıtlık ve çelişki formlarını sembolize eder. Koç’un bedensel ve fiziksel etabından sonra İkizler’in, insanın dünyayla girdiği ilişkide, zihinsel bir forma geçtiğini görmemiz gerekmektedir. Burada söz konusu olan ayrıştırmak ve anlamaktır, böylelikle de etrafımızdaki şeyleri adlandırmaktayız (dil, merak, açılım). Entelektüel dürtü, hareketlilik ve yoğun bir merakla tatmin olmak en önemli ihtiyaç haline gelmiştir. Entelektüel aktivite, karşıtlıkları barındırmasıyla var olan her hakikati inceleme mantığı izler. Tüm ikilemler, Castor ve Pollux’un kanıtladığı, şeytanlıkla oynamaktan kaçınmayan İkizler’e zevk verir.
Mitin öyküsünün sonunda ayrılmış olan ikizler, eksik olan parçalarını aramaktan vazgeçmezler. Bu nedenle İkizler, kendi kendilerine yabancı hissederler. Zihinlerini zaman zaman bedenlerinden kopmuş hissederler. Onlara Yengeç etabına geçmek gerekmektedir.
Yengeç Burcu: Yengeç Takımyıldızı
Yengeç takımyıldızının mitolojik temeli, önceki üç burcun öyküsü ile ilişkilendirilmek için zayıf kalmaktadır. Anlamının önemi, kabuklu canlıların kendilerini dış dünyaya kapatan ama aynı zamanda kendilerini koruyan, güven verici olan evrenlerinin kapalı olma halinde yatmaktadır. Anne ve dişil prensip ile ilişkili olan Yengeç’lerin öyküsünü Yunan mitolojisinde bulmak zordur. Yine de biz bir miti, biraz bilgi sahibi olmak için ilişkilendirmeye çalışalım.
En tanınmış mitolojik olgu, Zeus’un on iki işi tamamlamak zorunda olmasıdır. Bu görev ona Hera tarafından verilmiştir. Hera kocasının gayri meşru çocuklarına eziyet çektirmektedir. Herakles de bu çocuklardan biridir. Bunun Yengeç burcu ile ne ilişkisi olabilir, bakalım.
Aynı adı taşıyan bataklığın, Lerna’nın çok başlı yılan canavarı tüm bölgeye dehşet saçmaktadır. Herakles bu canavarı yok etmek durumundadır. Yılan çok başlı olduğundan, Herakles bir tanesini kestiği her seferinde yeni iki tane baş daha çıkar. Bunları tüketmek imkansız gibi gözükmektedir. Yeğeni Lolas’dan tekrar baş çıkmaması için kesilen yeri dağlaması konusunda yardım alır. Ama iki adamın inadına rağmen iş başarısızlığa doğru gitmektedir. Kafaların hızla artması (kafa aklın sembolü olarak İkizler’in emanetidir) iki genci kendilerinden geçmiş hale getirir. Hera, artık kazandığını düşünür. Sonlarını hızlandırmak için, onların ayaklarını ısırması amacıyla bir yengeç gönderir. Ama Hera’nın bu kışkırtıcı hamlesi, iki adamın kurtuluşu olur. Ayağının acısıyla, Herakles’in bilinci yerine gelir, çok başlı yılanın kafalarını kesmekten vazgeçer, kayaların altına sıkıştırır.
Kavga esnasında yengeç ezilmiştir, Hera kendisine yardım eden Yengeç’e şükranlarını bildirmek için, onu bir takımyıldızı olarak gökyüzüne yerleştirir.
Sembolik analizi: Bu mitin öyküsünde, Yengeç’e ait birçok sembol bulunmaktadır. Aile bunlardan biridir. Herakles alışılmışın dışında ilk kez ailesinden, yeğenlerinden yardım alır, kendisinin tek başına yeterli olmadığını düşünür. Kesme eylemlerinin tekrarı da, Yengeç ile ilintili olarak dirençli inatçılığıyla kuvvet bulmayı işaret eder.
Gerçekle ilişkiyi kaybetme (bu aynı zamanda tüm su grubu burçlarda da bulunur), Herakles’in kendinden geçmiş olarak öykülenen halinde izlerini bulmaktadır. Yengeç’in ısırığının verdiği bedensel acı iki adamı tekrar gerçekliğe döndürür ve bilinçli bir şekilde ruh ve bedenin bir araya gelişini sembolize eder.
Burada kendinin bilincine varma bireyde sivrilir: Bedende ruh, dünyanın kalanından ayrışır, ama hala açılmaya hazır değildir. Bu ise bir sonraki etapta, Aslan’da olacaktır.
Aslan Burcu: Aslan Takımyıldızı
Burada, Herakles işin en başında tekrar söz konusu oluyor. Zeus’un oğlu olmasından dolayı kendini tanrılara denk olarak görmekte ve Olimpos’da kendine yer talep etmektedir. Hera, bundan ilk rahatsız olandır. Bu nedenle ona yalnızca bir Tanrı’nın başarabileceği on iki iş serisi hazırlar.
İlk sıradaki iş, silah kullanmadan Nemea’nın aslanını öldürmektir. Bu dev aslan sürüler ve çobanlar arasında korku salmaktadır. Herakles, zorlanmadan aslanı boğar. Postundan, klasik sanatta sık olarak kullanılan, bir kıyafet yapar.
Bu post, nereye giderse gitsin kendisinin tanınmasını sağlar ve Yunan’da ürünün göstergesi olur. Öte yandan kaybına da sebep olacaktır. Karısı Deianera ile seyahati sırasında nehri geçerken ıslanmamak için Santor Herakles’e karısına yardım etmeyi önerir. Deianera’ı karşıya geçirmek için sırtına alır. Herakles, onlardan önce yüzerek karşıya geçtiğinde karısının çığlığını duyar. Geriye dönüp baktığında Santor’un karısını taciz ettiğini görür. Herakles yayını elini alıp, Santor’a bir ok fırlatır. Yarı Tanrı olan Herakle’sin kaybetmesini isteyen Hera, Santor’un kulağına, ölmeden önce söylemesini istediği son sözleri fısıldar. Buna uyan Santor, Deianera’ya, çok başlı Lerna ejderinin kanını kendi yarasından akan kanla ve biraz da zeytinyağıyla karırtırarak, bu karışımın sürüldüğü gömleği Herakles’e giydirdiğinde, kocasının asla onu aldatmayacağını söyler. Deianera, kocasının sadakatini sağlamak için Santor’un dediklerini yapar. Herakles gömleği sever ve giyer, ancak gömlek cildini müthiş yakar ve canını acıtır. Bunu üzerine Deianera pişmanlığından kendisini asar. Gömlekteki zehirli karışımdan acı çeken Herakles, odunların üstüne serilmiş Nemea aslanının postuna uzanarak yakılmayı, kurban edilmeyi ister.
Sembolik analizi: Koruyucu kabuğunun parçalanmasıyla geçilen Yengeç etabından sonra Herakles, dünyaya meydan okumaya cüret eder ve kendini beğenmişliğiyle, egosunun yükselmesiyle kendini Tanrı’lardan biri olarak ilan eder ve aralarında yer almayı talep eder. Bu, önüne çıkan engellere karşı giriştiği mücadeledeki cesareti ve herkes tarafından tanınmış olmanın getirdiği kendine hayranlığın vardırdığı durumdur. Aslan’ın güneş merkezli egosu pırıl pırıl parlar. Tam anlamıyla eril bir semboldür.
Bu, Koç’un ilk baştaki Ateş’i ile kıvılcım almış potansiyel durumun artık özgün ve özgür olarak kişiselleştirilmesinin doğal ifadesidir. Bu durumun gerçekleşmesi artık mümkündür, çünkü varlık artık ayrışmıştır ve kendinde tamdır. Ve istediği an dünyada yerini alabilir durumdadır.
Aslan’ın gururlu olduğu söylenir. O mağrur olmaktan ziyade narsistir. Ve bu narsizm yeni bir kişilik yapısı ortaya çıkarır, kırılganlığının farkında olmayan ama özerkliğinin bilincinde olan bir yapı, onu dış dünyayla yüzleşmeye götürür ve sahneye iter.
Santor tarafından aldatılsa da karısı ona ihanet etmemiştir. Aslan çok nadir olarak kendisine hazırlanmış alçakça darbelere hazırlıklı olabilir. Dünya görüşü, oldukça saf ve yanılsamalarla doludur.
Herakles’in üstüne aldığı ve yakılacak odunların üzerine serilmiş Nemea aslan postunun imajında, Aslan tam olarak kendini tamamlamak ister, kendi egosunda kendini tüketmeyi kabul etmek durumundadır. Zira, Aslan’ın sınırlara ihtiyacı vardır, bu sınırların çerçevesini oluşturmayı kendisi üstlenir.
Başak Burcu: Başak Takımyıldızı
Başak, Yunan Tanrıçası Demeter’a ait mitolojik öyküde yer alır. Demeter Zeus’un kız kardeşidir. Yeryüzündeki bitkisel hayatın Tanrıça’sıdır. Toprağın doğurganlığı ve verimliliğidir, hasat zamanlarında köylüler onu kutsarlar. Bitki örtüsünün değişimini etkileyen mevsim döngüleri mitolojik bir açıklamaya sahiptir.
Demeter’in bir kızı vardır, Persephone. O, eril bir katkı olmadan dünyaya gelmiştir. Demeter ve Persephone yalnızca kadınlarla çevrili bir ortamda yaşarlar. Persephone’un hiç eril bir prensipten haberi olmamıştır. O sadece annesinin bir uzantısıdır. Eğlencenin ve keyfin ender olduğu günlük hayatta emek vermenin ve görevlerin yerine getirilmesinin bir değer oluşturduğu biçimde, bu duruma uygun olarak yaşamını sürdürmektedir. Diğer Tanrı’ların keyfe düşkün yaşamlarından çok uzak bir hayatı vardır. O, kendisini sorumluluklarını yerine getirmeye adamıştır.
Persephone dinlendiği ender günlerden birinde, kırda çiçek toplarken, Cehennemlerin Tanrı’sı Hades tarafından kaçırılıp, yeraltının derinliklerine götürülür. Hades’e boyun eğen Persephone kaybolur. Demeter onu Yeryüzünün her yerinde arar. Acısından görevlerini yerine getirmeyi ihmal etmek durumunda kalır, hiçbir şeye yetişememeye başlar. İnsanlar arasında açlık baş gösterir. Zeus insanların bu haline acır ve Hades’ten Persephone’u altı ay Yeryüzüne, annesinin yanına ister. Bu altı aylık dönem ilkbahar ve yaz, verimli bir dönem olur. Persephone, diğer altı ayı Hades ile yeraltında geçirecektir. Bu dönem ise sonbahar ve kıştır.
Sembolik analiz: Demeter’in Latincedeki adının Ceres olduğunu hatırlatmakla başlayalım. Ceres, astroit kuşağının cüce gezegenidir, ve bazı astrologlar tarafından, Başak burcuna Merkür yerine ilişkilendirilir. Aslan’ın kendini özgürce ifade etmesinden sonra Demeter sınır nosyonunu getirir. Başakla ilişkilendirilmiş olan, farkındalığı yüksek ve hizmetten kaçınmayan tavırlara sahip olarak, gündelik hayatın sorumluluklarını yerine getiren bir gidişatta yol almaktır. (Toprağın verimliliği, Demeter’den ziyade insanların işine yaramaktadır.)
Demeter eğlenceye, kutlamalara karışmayan, aklı başında bir Tanrıçadır. Yolundan dönmez ve kızını kendi değerlerine göre yetiştirir. Başkalarının varlığının farkına varmak için kendi varlığından ödün vermek gerekmektedir. Ve birilerinin özgürlüğünün başladığı yerde, diğerlerinin özgürlüğü sona erer. Ancak bunun farkına varmak, gerçekten özerk olmaya yetmez. Bu nedenle Persephone kendi sınırlarını tanımlamak durumundadır, kendi yaşam kurallarını oluşturmalıdır. Çocuğun anneden ayrılması gerekmektedir. Kendi sınırlarını ve değerlerini oluşturmazsa çocuk, anne babasına bağımlı kalır ( Persephone’un Demetre’e boyun eğmesi ve onun değerlerini uygulaması), ya da isyan eder ve Cehennemde kaybolur. İlkel güdüsel güçleri ifade eden Hades (Pluton) yeraltından yeryüzüne eninde sonunda fışkırmak durumundadır.
Koç’tan Başak’a giden süreç özünde ayrışma ve bireyselleşme sürecidir.
Terazi Burcu: Terazi Takımyıldızı
Terazi’ye mitolojik bir orijin belirlemek istediğimizde onu Yunan Tanrıçası Themis ile bağdaştırmamız gerekmektedir. Bu Tanrıça’nın mitolojide ardıl bir yeri vardır. Daha sonra Yay ve Kova’da bahsedeceğimiz Prometheus’un Titan olan annesidir. Themis’in, bazıları sosyal prensiblerin allegorilerini oluşturan birçok çocuğu daha olmuştur. Bunlar arasında Astre ( Adalet), Eirene (Barış), Eunomia (Yasa)’dan bahsedebiliriz.
Sembolik analizi: Terazi’nin klasik temsili, adalet saraylarında bulunur. Bir elinde terazi, diğer elinde de kılıç (cezalandırmak için) tutan genç bir kadın. Gözleri genelde, tarafsızlığını göstermek için bandajlıdır. Themis’in çocukları, burçların anahtar prensiplerini ele alırlar: Adalet, Barış, Yasa..Terazi uyum ve dengenin burcudur. Burç sıralamasındaki yeri de hiç tesadüfi değildir.
Sonbahar ekinoksunda, gündüz ve gecenin süresi eşitlendiğinde, karşıt kuvvetlerin doğru dengesini temsil eder.
Onun yeri, Başak’ın sıkı denetim ve baskın saflığıyla, Akrebin tutkulu güdüleri arasında ölçülü olmaya
çağırır.
Ben’in baskın olduğu Koç’un tersine ilk kollektif burçtur. Başak etabıyla başlamış olan, diğerlerini dikkate almanın baskın olmasına katkıda bulunur. Kısacası Terazi sosyal ilişkileri oluşturur.
Uyumlu bir ilişkinin can damarını oluşturan, diğerinin özel bir varlık olarak takdir edilmesini canlandırır. Sembolik olarak terazi, iki hanesinin dengesini sağlamaya çalışır. Bunun için, gibi görünmelerle yetinir, ancak böyle oluşturulmuş bir denge kişiyi tatmin etmeyecektir. Burçlarda bir canlı yerine bir objeyle temsil edilen tek burç olan Terazi, oluşturmuş olduğu ilişkide kendi özgürlüğünü kaybetme riskini taşır. Terazi, ondan sonraki burç olan Akrep tarafından fethedilme durumundadır.
Akrep Burcu: Akrep Takımyıldızı
Akrep Takımyıldızını oluşturan yıldızlar, tamamen zıt konumda bulunan Orion takımyıldızıyla ayrıştırılamaz. İlgili mitolojik öykünün birçok versiyonu bulunur. Ama bir tanesi şöyledir:
Orion o kadar heybetli bir devdir ki, derin denizde yürürken bile baş ve omuzları su yüzünde kalıp, yürüyüşüyle dalgalar yaratmaktadır. O, aynı zamanda mükemmel bir avcıdır. Ay ve av Tanrıça’sı Artemis, onun av arkadaşı olarak yanında yer almasından keyif alırdı. Orion da Artemis’e çok saygı duyardı. Kendini, içgüdülerinin ve en karanlık kana susamış eğilimlerinin akışına bırakmış olmasına rağmen Orion, Artemis’in yanında çok düzgün davranırdı. Aralarında bir ölümsüzle bir ölümlünün kurabileceği ender yoğunlukta bir bağ oluşmuştu. Birbirlerini eşit olarak kabul ederlerdi. Buna rağmen bir gün Orion, yersiz bir harekette bulunur. Dişil erdemini her zaman keskin bir şekilde savunan Artemis, en iyi arkadaşı için bir ayrıcalık yapmaz. Onu cezalandırmak için, izbe bir yere yaprakların altına saklanmış bir akrep oluşturur. Topuğundan sokulan Orion, bu küçük hayvanın zehri ile ölür.
Orion ve Akrep birbirlerine ters konumlarda gökyüzüne yerleşirler. Asla birbirlerine yıldızlarla karışmazlar.
Sembolik analiz: Terazinin sosyal ilişkilerin mükemmelleşmesini istemesinden sonra Akrep, daha fazla yoğunluk ve özgünlüğe ihtiyaç duyar. Ondan önceki iki burcun ihtiyaç duyduğu mükemmelliğin mevcut olmadığının farkındadır. Orion ve Artemis’in arasındaki ilişki çok yoğundur. Bu ilişkide uzlaşmaya ihtiyaç yoktur. Orion Artemis ile belli bir saygı çerçevesinde ilişkide kaldığında Terazi benzeri bir tavırda kalır. Karanlık içgüdülerini kontrol altında tutar. Ama yoğun karanlık tarafının mevcudiyeti de devam etmektedir. Yersiz bir harekette bulunduğunda, kendi özgünlüğünü Artemis’e ifşa etme riskini alır. Akrep, kaybetmesine yol açacağını bilse bile ilişkilerinde ve gerçekleştireceği eylemlerde özgünlüğünü korumayı tercih eder.
Akrep gece hayvanıdır ve tehlikelidir. Onun bu yönü hayranlık uyandırır. O, hem endişe edilen hem de hayran olunandır. Bu küçük hayvandan güç fışkırmaktadır: Yaratıcı bir sembolizmi vardır, çünkü çok seksüeldir (kuyruğu ile sokmaktadır) ve zehriyle yok etmektedir. Ölüm tehlikesi karşısında kendisini yok etmektedir, aç kaldığında dişi akrep, yavruları yaşasın diye kendi bedenini onlara yiyecek yapar, gibi söylemler geliştirilmiştir.
Tüm bu söylemler, yok edici hatta kendini yok edici temalar beslemektedir. Akrep’e yöneltilen bu abartılar bir hayli fazla kaçmaktadır. Akrep öyle şeytanımsı bir burç değildir. Öyküde yaprakların altında saklanmasında sembolize edildiği gibi gizemli ve mesafelidir. Bu onun baştan çıkarıcılığıdır da. Angaje olduğu şeyleri ve itkilerini izlemeyi sonuna kadar devam ettirir. Amaçlarına ulaşmak için mücadele etmekten çekinmez. Başkalarının zayıflıklarını kendi zayıflıkları kadar iyi bilir, gerektiğinde saldırabilir. Yok etmekten endişe etmez, tutkuludur. Yeniden kurmak için yok eder. Daha iyi yaşamaktan ziyade, daha derin yaşamayı tercih eder. Kimse onun kadar derin düşünceleri kışkırtacak kapasiteye sahip değildir. Son aşamada kendi bencil kişisel konforunu terk etmeye muktedirdir, onu sonra tekrar oluşturacaktır. Sonunda hayatta kalabilenler sınıfındadır.
Yay Burcu: Yay Takımyıldızı
Yay burcunun temsil eden Santor, tanınmış bir Yunan mitoloji figürüdür. Santor’lar cehennemler nehrinin diğer yanında çapulcular olarak yaşayan yarı insan, yarı at formunda yaratıklardır. Aralarından çoğu oldukça kabadırlar ve içgüdüleriyle hareket ederler.
Chiron da onlardan biridir, ama bazı yönleriyle onlardan ayrılır. İlk olarak, ölümsüz olarak doğmuştur. Kronos ve bir su perisinin oğludur. Ve Cehennnemin kapılarında değil, yeryüzünde yaşar. Dahası, o bir ermiş, bir tabib ve Herakles de dahil olmak üzere bir çok kahramanın hocası olmuş bir bilgedir.
Herakles, bir gün diğer Santor’lara karşı savaşırken, yanlışlıkla onu yaralar. Chiron ölümsüz olduğundan dolayı ölemez, ancak yaralarından dolayı çok kuvvetli acılar çekmektedir. Acılarından kurtulmanın tek yolunun ölmek olduğunu düşünür, ölümsüzlüğünden vaz geçmek ve ölümsüzlüğünü Prometheus’a vermek ister. Zeus, Chiron’un bu arzusuna sıcak bakar. Böylece Prometheus ölümsüz olurken, Chiron ölür ve öldükten sonra Yay burcu takımyıldızını oluşturacak şekilde gökyüzüne yerleşir.
Sembolik analiz : Bu öyküde dikkatimizi çeken, Chiron’un diğer Santor’ların sahip olduğu içgüdüsel dürtüleri aşmış olmasıdır. Onun dışındaki diğer Santor’lar önceki burcun kalıntılarını temsil ederler; Akrep. Bunlar, yeraltı dünyasının kıyısında yaşamaktadırlar, yani Akrep’in referansı olan gezegen Hades-Pluton’dur. Santor’ların içgüdüleri, hayvanlarınkinden farklıdır, hayvanlar sarhoş olmaz veya tecavüz etmez, bunları yapmaya iten güdüler insanidir. Chiron, ondaki ilahi kalıtımdan dolayı bu güdülerini kontrol altına almayı başarmıştır. Ve bunu başardığı için de bir rehbere ve tabibe dönüşmüştür.
Yay’ın sembolizmi, bizi yükseltecek olan bizde mevcut olan bu ilahi yanı bulmaya çağırır. Bu yan bizi iyi yönde geliştirir ve bir arada uyumlu ve güzel bir şekilde yaşamamıza katkıda bulunur. Bu noktada, Terazi’nin kişiler arası ideal ilişki boyutunu aşmaktayız. Akrep’te, egolarımızın savunma perdelerinin sonuncusu düşer. Yay’la birlikte toplumun ve grup bütünlüğünün yeni bir boyutu açılır. Zira Yay, her bir kişinin kültürüne değer verir ve herkesi birleştiren şeyin arayışındadır.
Yay’ın klasik imajındaki bir yıldızı hedefleyen ok, aslında Prometheus’un insanlara sunduğu, Tanrı’lardan çaldığı ateşi içerir. Onun sağladığı imkanla Prometheus bunu gerçekleştirmiştir. Yay pek çok güzel ilhama sahiptir. Yay’ın ortaya çıkardığı değerleri, somutlaştırmak Oğlak’a kalacaktır.
Oğlak Burcu: Oğlak Takımyıldızı
Bu takımyıldızı, birçok eski kültürde referans verilmiş en eski takımyıldızlarından biridir. Genellikle keçi üst gövdesine ve balık kuyruğuna sahip bir canlıyla temsil edilir. Karaya ve suya ait iki canlının karışımıdır. Bu takımyıldızıyla ilgili Yunan mitleri biraz karışıktır. Zeus’u besleyen keçi Amalthe ile bir bağlantısını kurabiliriz. Birçokları, Tanrı Pan’a atıfta bulunur. Satir, yarı insan, yarı keçi görünümlüdür. Daha sonraları Pan imajı, Şeytan’ın temsilinde kullanılmıştır.
Zeus ve diğer Titan’lar Kronos’u tahtından indirmek için savaşırken, Pan takipçilerinden kurtulmak için suya dalar ve şekli yarı keçi, yarı balık bir hale dönüşür. Tehlike geçtikten sonra savaş esnasında yaralanan Zeus’un yaralarını tedavi eder. Aldığı tedavi sonucunda iyileşen Zeus, savaşını zaferle sonuçlandıracak güce erişir. Zeus, minnertarlığını bildirmek için ona gökyüzünde yıldızlar arasında yer verir.
Sembolik analizi: Oğlak takımyıldızı, hiç parlak yıldız barındırmadığından çıplak gözle zor görünür. Kendisinin rahat bırakılmasını öncelikle talep eden bu burç için, gözlerden uzak olmak bakımından, bu takımyıldızının zor görülebilmesi uyumlu gibidir.
Kış geldiğinde, soğuk havanın hüküm sürmeye başlamasıyla bitki örtüsü canlılığını yitirir, geri çekilir. Bu Satürn gezegeniyle bağlantılıdır. Oğlak yüzeysel olandan kurtulmuştur. Sonuçta sadece asıl ve saf olan kalmıştır.
Bu mitteki keçi-balık temsili, doğum haritasındaki 9. ve 10. Evlerin aksının bir meteforudur. Bu vertikal aks, derinlikleri yani balık kuyruğu dolayımıyla su ile tepeleri yani dağ keçisi dolayımıyla toprağı birbirine bağlar. Bu konum, bu burç bireylerinin kaderini yansıtır. Oğlak’lar hırslı, dirençli ve sıkı bir çalışmayla yükselebilirler, en derinlere kadar inip ayrıntılara dalabilirler. İlerlemelerini sağlayacak en zor yaşam koşullarına bile katlanabilirler.
Derinlikler ve yüksekliklerin oluşturduğu iki zıt kutup arasında gidip, gelebilirler. Amaçları toplumdaki doğru yerlerini bulmaktır. Her zaman farkında olmasalar da, Yay’ın arzuladığı bir toplumsal birlikteliğin oluşmasına kendilerine has bir tarzda katkıda bulunurlar. Zira bireysel çabalarla topluma katkıda bulunurlar, kişisel başarılarıyla toplumun başarısını gerçekleştirirler.
Balık Burcu : Balık Takımyıldızı
Afrodit (Venüs) ve Eros (Kupidon) aşkla ilişkilendirilmiş iki Tanrı’dır. Hesiodos’un anlatımında Kronos, Uranüs’ü hadım eder ve cinsel organını denize atar. Bu sırada oluşan dalgaların beyaz (aphros Yunancada beyaz anlamına gelir) köpüğünden Afrodit doğar. Olimpos Tanrı’larından daha önce ortaya çıkmıştır, ancak daha sonra Zeus diğer Titan’ları bastırırken, Afrodit’in çekiciliği nedeniyle, onu kendi aralarına almıştır.
Eros’un Afrodit’in oğlu olduğu sanılır, oysa durum öyle değildir. O, Afrodit’ten de eskidir, oluşumun ilk dönemlerinde mevcuttur. Hesiodes’in anlatımında öykü şöyledir. Eros Kaos’un, Goya (Toprak) ve Uranüs (Gökyüzü) olarak ayrılmasından ortaya çıkmıştır, Yunan ve Roma mitolojisinde oluşuma aittir. O, Üranüs’ün Goya’yı örtüp kavrayarak bırakmayan konumuyla cinsel içgüdü alegorisidir. Uranüs’ün bu güdüsüyle diğer Titan’lar doğmuştur. O hayatın başlangıcındaki yaratıcı güdüdür.
Bir gün bu iki sevgi temsilcisi Typhon ( Tayfun) tarafından kovalanır. Typhon, Yunan mitolojisinde tüm canavarların babasıdır ve yok edici bir güçtür. Ondan kaçmak için Afrodit ve Eros denize atlarlar. Her biri bir balığa sıkıca tutunur. Suyun derinliklerinde birbirlerini kaybetmemek için, iki balığı kuyruklarından birbirine bağlarlar.
Bu iki balığı, minnettarlıklarını göstermek için gökyüzüne yerleştirirler. Balıklar, aralarındaki kalıcı bağı temsil etmektedir.
Sembolik analiz: Öykü bize aşk ve denizden söz eder. Venüs ve Neptün, her ikisi de Balık burcunun yönetici gezegenleridir. Bize bahsedilen canavardan kaçış, kaybolma riskidir. Ve bu bağlamda birçok konu bu burca bağlanabilir. Paradoksal olarak okyanus, bütün’ün ve hiç’liğin sembolüdür. Uçsuz bucaksızlık deniz diplerine, derinliklerine uzanır. Balıklar, mümkün alanın sonsuzluğunu temsil eden Su elementinin verimliliğinden keyif alırlar. Balık’lar değişmek için büyük bir potansiyele sahiptirler. Öykünün başka bir yorumunda Afrodit ve Eros balığa dönüşür. Bu dönüşüm, esnekliğin tam da kendisidir.
Burada bir risk de bulunur: Bu uçsuz bucaksızlıkta kaybolma durumu. Gerçek bir tehlikedir (Tayfun) onları gerçekdışı bir dünyada saklanmaya itebilir. Bu sığınma biçimi çeşitli şekillerde olabilir. Bu durumun pozitif sonucu şöyledir: Aşk, aşkın bir anlama bürünebilir. Her şeye duyulan sevgi. Mistisizm ve spiritualite Balık’larla ilintilidir. Ulaşılabilecek bir bilgelik, sınırların ve somut dünyanın tekrar düzenlenmesine izin verebilir.
Negatif sonucu ise şöyledir: Tam bir kayboluşa gidilebilir, alkol, uyuşturucu, psikiyatrik rahatsızlıklar gibi. Somut dünyanın sınırlarından kaçış yanılsamalara götürebilir.
Bireysel çıkarların, kendini önemsiz bırakma riskinden dolayı kollektif çıkarlara yönelen Kova’dan sonra Balık’ta bireyin bireyselliğini eritme süreci devam etmek durumundadır.
Balık, ölümle çemberi Koç’a yani doğuma bağlar. Yeniden doğuşa inananlar için yeni bir döngüsel yola çıkış verir.